21 Ağustos 2013 Çarşamba

Hiçbir yerden her yere



          Kelimeleri ardı ardına sıralamak,  kuşların hepsini uçururcasına çığlık atmak , bütün yolları bitirircesine koşmak, vücudumdaki bütün oksijeni tüketircesine konuşmak geçiyor içimden. Ama şimdi bunların hiçbirini ne yapabiliyorum ne de bunları yaparken kendimi hayal edebiliyorum oysa zamanın bu kadar acımasız olmadığı dönemde her şey ne kadar da kolay görünüyordu gözüme; Tarlalarda koşmak, varacağım yerleri bilmeden yapılan yolculuklar, birileriyle sırf canım istiyor diye tanışmak, ürkmeden konuşmak. Zamanın bu kadar varlığını hissetmediğim, kendimi bu kadar yaşlanmış yaşlara bırakmadan yapılabilecek şeyler çok da ulaşılamaz görünmüyordu.
          
          Şimdi, burada bir şeyler yapmak, söylemek! Ama buna karar vermek o kadar da kolay değil. Bir şeyler söyleme, sesini duyurma isteği o kadar ağır basıyor ki karşılayamamak hissinin yoğunluğundan nefes alamaz durumdayım. Anlaşılmak zorunda olduğunu hissetmek belki tamamıyla kendi kendime geliştirdiğim bir his olabilir ama şu an bütün kontrolün onda olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz doğrusu. Öyle bir güce sahip bir his ile savaşamayacak kadar yorgun bir hale gelmişim, savaş sonrası zarar gören insanlar gibiyim. Benim istemediğim, tarafı olmadığım bir durumun içerisinde sürüklenip sürekli zarar gören taraf olmak… içimde ki bu açlığı doyurabilmek için elimden geleni yapamaya çalışıyorum ama uçsuz bucaksız bir açlık için ne yapılabilir, henüz bilmiyorum.
           
           Harflerin kelimeleri taşıdığı, kelimelerinse cümleleri sürüklediği bir yük treni gibi girdapta olmak. Gidilecek yerler çok, duraklar duramayacağın kadar fazla, içindesin ama makinist değilsin. Senin kontrol etmediğin  bir trende ileriye mi, geriye mi yoksa daireler mi çizdiğini bilmeden bütünlüğünle bulunuyorsun. Birinin daha seninle birlikte aynı trende olduğunu umut ederek her yeri arıyorsun ama kendi adımlarından başka bir şeye rastlamıyorsun. Yanından geçtiğin onlarca tren var, hepsinin tek konuğu var, kimisi senin gibi bir arayışta kimisi de çoktan vazgeçmiş.  Bazıları seninle aynı yönde bazıları çok arkanda kalıyor. İşte o zaman anlıyorsun bu herkesin tek başına çıkması gereken bir yolculuk diye ama anlaman da bir şey ifade etmiyor çünkü hala oradasın ve tek başınasın. Tekrar kağıda ve kaleme sarılıyorsun bir umuttur diye ama çok da fazla bir şey beklemeden ya da bekleyemeden.
            
           Yazmaya çalışıyorsun ama bir türlü beceremiyorsun. Tekrar tekrar yazıyorsun olmuyor, bir şeyler sürekli eksik kalıyor oysa ne kolaydı diyorsun sonra ondan bile şüphe etmeye başlıyorsun; kolay olduğunu mu sanmışım diyorsun kendi kendine. Bütün bu düşüncelerden uzaklaşmak, içindeki açlığı doyurabilmek için odaklanmaya çalışıyorsun. Birkaç satır karalıyorsun gecenin karanlığında, kuşların uçtuğu çiçek tarlarının yanından ilerlerken. Çiçek tarlaları arkanda kalıyor, kuşlarsa senin asla görmediğin yuvalarında uyuyorlar, sen hala yazmaya çalışıyorsun; birkaç satır daha karalıyorsun. Bunların asla yeterli olmayacağının sende farkındasın ama öyle olabileceğini umarak yazmaya devam ediyorsun. Artık çiçek tarlalarının olduğu yerlerde maden ocakları sana eşlik ediyor. Uçsuz bucaksız ocaklar, yerlerinden koparılmış kayalar, sakat bırakılmış tepecikler ve sen. Şimdi yolculuğunda seninle olan geniş çukurlar, koparılmış taşlar ve sahipsiz tepeler ve yazmak her geçen zaman biraz daha zor geliyor ama yine de bir şeyler karalıyorsun, bir şeyleri düzeltiyorsun.

             
            Hiçbir yerden her yere doğru olan yolculuğunda önemli olanın ne olduğunu kavramaya çalışıyorsun. Orada, seninle birlikte önemli olan bir şey olmadığını düşünüyorsun ve onu başka yerlerde aramaya çalışıyorsun. Bir yerlerde var, uzakta değil biliyorsun aramaya devam ediyorsun birkaç satır daha karalıyorsun. Umudun onu bulmak yönünde ama arayışın verdiği hazdan dolayı da tekrar tekrar ararım diyorsun içinden. Yüzünde minik bir tebessüm oluşuyor arayışın kendisi amacından daha güzel görünmeye başladı. Duraksıyorsun ve birkaç satır daha karalıyorsun, bazı yerleri silip düzeltiyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder